ÇÖZÜLME JET HIZIYLA

Son haftalarda, ekonomide ‘Neo Liberal’ küreselleşmeye, siyasette ‘Liberal Demokrasiye’ dayanan modelin, çözülme süreci yine hızlanmış görünüyor. Büyük resme bakan hemen tüm uzmanlar ve de yorumcular dünya gündeminde olumsuz yönde büyük değişikliklerin olduğuna daha da olacağı noktasında anlaşıyorlar ama aksi yönde yani iyimser beklentilere rastlamak olanaksız görünmektedir. Aslında 2007 yılının 8. Ayında yani Ağustos ayında uzak doğudan başlayarak giderek küresel boyutta baş gösteren ‘Finansal Krizi’ bir dönüm noktası olmuştur. Büyük durgunluk içinde küresel ticaret, uluslararası sermaye hareketleri hızla gerilerken, jeopolitik dengeler değişmeye, ABD-Çin ilişkileri bozulmaya, Trump döneminde tırmanan ticaret savaşları, teknolojik rekabet öne çıkmaya başlamıştır. Dünya ekonomisi, büyük durgunluktan ve ticaretteki daralmadan çıkmaya çabalarken, Küresel salgın yani pandemi on yıllardır ihmal edilmiş, kaynaksız bırakılmış sağlık sistemlerini iki yılda yaklaşık 600 milyon vaka ve yedi buçuk milyona yakın can kaybıyla dünyayı ‘yangın yerine’ çevirdi. Pandemi yatışırken, enflasyon içindeki durgunluğu simgeleyen stagflasyon korkusu, faizleri yükseltmeye başladı. Gelişmekte olan ülkelerin borçlanma maliyetleri artarken, patlak veren Rusya-Ukrayna savaşı, zaten yukarı doğru gitmekte olan gıda fiyatlarını daha da yukarı itti, üstüne enerji ve hammadde fiyatları enflasyonunu ekledi. Geçen Temmuz ayının ikinci yarısı Ağustos ayı başlarında uluslararası ekonomi analistleri ABD’de üç aylık ekonomik büyümenin ikinci kez negatif alana geçmesini, dolayısıyla bir ‘teknik resesyona’ girmesini, Euro bölgesinde ekonomik yavaşlamanın sürüyor olmasını, gelecek yıl resesyona girmesinin neredeyse kesinleşmesini, her iki bölgede de enflasyonun tırmanmaya devam etmesini, dünyanın ikinci büyük ekonomisi Çin’in dahi yavaşlamaya başlamasını, Çin pazarından yararlanmak için bölgeye gelmiş olan ABD, Alman şirketlerinin çıkmaya başlaması, bir imalat ve ihracat ülkesi olan Almanya’da, özellikle Rusya gaz akımını kısmaya başladıktan sonra, koyulaşan ve de artan karamsarlığı, ABD ve Avrupa’da satın alma müdürleri endeksindeki gerileme eğilimi tartışılıyor, konuşuluyordu. Unutmadan hemen belirteyim; Bir de gelişmekte olan ülkelerde, uluslararası sermaye hızla çıkarken, daha da zorlaşan bir sorudur bu; Borç mu ödeyelim, halkı mı besleyelim?.

Kanımca tüm bu karanlık ve karamsar tablo, dünya ekonomisinin verili mimarisinde bir çözülmeye işaret etmektedir. Ben bu çözülmeyi kapitalizmin yapısal krizi içinde bir kriz yönetim modelinin tükenmesi olarak okuyorum. Tarihçi, Prof. John Gray bu durumu kapsamlı bir bakış açısıyla “Dünya çapında bir rejim değişikli yaşanıyor” diye yorumluyor ve ekliyor “halkına seçenekler sunmaya çalışan devletlerden, yönettiklerini tehlikelerden korumayı vaat eden devletlere geçiliyor.” Ona göre;Dünya tam zamanında stok yönetimi rejiminden, dayanıklılığa dayalı bir rejime geçmektedir. Bu geçişin tamamlanması yıllar boyu sürebilir.”

Devletler ‘GÜVENLİK’ vaat etmeye başladıklarında, düşman üretmeye de başlarlar, baskı ve denetim artar. Bu değişmez bir kural gibidir. Büyük ekonomiler içe dönmeye, ya da bir başka deyişle yalnızca dostlarıyla ticaret yapmaya başlayınca, milliyetçilik, kutuplaşma ve başka çok karanlık eğilimler güçlenir, militarizm beslenecek yeni kaynaklar bulur. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg boşuna mı “özgürlük, serbest ticaretten önemlidir” diyor. Dahası gittikçe küresel boyut kazanmaya başlayan İklim krizine ve sığınmacılar sorununa hiç değinmedik bile. Öyle değil mi? Belli ki, söz konusu bu ‘GEÇİŞ SÜRECİ’ tamamlandığında, insanlığı hiç ama hiç ne demokratik, ne de özgürlükçü bir dünya beklemiyor. Bilmem yanılıyor muyum?..