ÇOĞUNLUĞUN YARGISI YANILGIYA DÖNÜŞÜNCE

Bugün biraz felsefe yapalım eğer dilerseniz!.

‘Yaratıcı zeka nedir?’ Diye soracak olursanız,  Türkçe Sözlükteki tanımıyla sizlere karşılık veririm, öncelikle..

Yaratıcı zeka; Düşünsel çaba ve emek gerektiren bilimsel, sanatsal toplumsal etkinliklerin, demokrasi ya da halkçılık adına da olsa, çoğunluk tarafından değerlendirilmesi her zaman gerçeği yansıtmadığı gibi, bazen herkes yanılırken bir kişinin düşüncelerinin ve yargılarının doğru olduğuna ilişkin örneklerle doludur insanlık tarihi. Bu nedenle yüksek bilgi birikimi gerektiren bilimsel ve özgünlüğünü öznelliğe borçlu olan sanatsal kazanımların niteliği hakkında yargıda bulunmak çoğunluğun işi olmamalıdır. Çünkü bazı konuları, ‘BİLENLER’ var olduğu gibi, bir de ‘BİLMEYENLER-BİLEMEYENLER’ vardır. Bilenler ile bilmeyenlerin eşit yargılama hakkına sahip olmaları demokrasinin gereği sayılacaksa, öyle bir demokrasinin yasalara değil, önce akla ve hukuk mantığına uygun olup olmadığını tartışmak gerekir. Hangi konuda olursa olsun, yetersiz birini yetkilendirmek, kayırarak veya rüşvet karşılığında liyakat sahibi yapmak demektir. Aynı durumun demokratik toplumsal yaşam için de geçerli olması gerekir. Örneğin; Muhtar veya yöneticileri belirlemek için demokratik bir yöntem olarak seçim bir zorunluluktur belki ama alan uzmanlarının bile üzerinde görüş birliğine varamadıkları anayasa önerisinin konuyla uzaktan yakından ilgilisi olmayan halkın onayına sunulması gülünçlükten öte bir anlam taşıyabilir mi?.

Hangi gerekçeyle olursa olsun, çoğunluğun yargısının bilime üstün sayılması, mantıklı yani ‘AKILCI DÜŞÜNCEYİ’ sindirme ve kötünün iyiye zulmetme hakkı tanıma tezgahından başka bir anlam taşımaz ve toplumun düşünsel yaşamıyla yaratıcılığını kısırlaştırmaktan başka bir işe de yaramaz. Şunu anlatmaya çalışıyorum; “Sözünü ettiğim tezgah, öyle bir tezgahtır ki bu sayede kalburüstü kafalar zapturapt altında tutulup sindirilir; seçkin kafaların mümkün olduğu kadar uzunca bir zaman hak ettikleri yükseklere erişmelerine mani olmak için bunu vasatlar kullanır. Çünkü avam nerede olursa olsun mükemmel ve kusursuz olana dair bir anlayışa sahip değildir ve dolayısıyla şiirde, sanatta veya felsefede gerçekten bir şey ortaya koymaya muktedir olanların ne kadar az bulunur oldukları konusunda bir fikri yoktur. Bu sebepten ötürü ünlü düşünür Horatius’un şu dizesinde belirttiği gibi ‘Ne tanrılar, ne insanlar, ne tanıtıcı sütunlar/ İzin verir bir vasat olmasına şairin’ şiirin ve benzer şekilde daha yüksek diğer bütün bilgi dallarının sakarlarına her gün korkmadan çekinmeden hatırlatılmalıdır. Aslında bunlar buğdayın boy atmasına izin vermeyen dolayısıyla her şeyin üzerine yayılan yabani otlardır..”

Bilim ve sanat tarihi de göstermektedir ki, önemli buluşlara ve yeniliklere adlarını yazdıranların birçoğu, değil çoğunluk tarafından anlaşılmak; çağdaşları olan bilim ve sanat insanlarınca bile anlaşılamamış ve reddedilmişlerdir. Örneğin çağın bilim adamları engizisyona verdikleri raporda, Galileo’nun yanıldığını belirtmişlerdir. Üst düzey yaratıcılık gerektiren alanlardaki etkinliklerle ilgili yargıda bulunma hakkı hiç olmazsa aynı düzeyde yaratıcı olanlara ait olmalıdır. Çünkü çoğunluğu oluşturan çömezlerin kol gezdiği yerde ustaların adı geçmez. ‘Karga, kendi sürüsüyle uçar; ama karga sürüsünde atmacaya rastlanmaz!..’