CİNAYETLERİ ÖNLEMEK İÇİN DAHA AĞIR CEZALAR GEREKİYOR
Dün 25 Ekim Dünya Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele günüydü. Bu gün vesilesi ile de siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları çeşitli etkinlikler yaparak günün önemine dikkat çektiler. Ben de bu gün ile ilgili birkaç şey yazmak istiyorum.
Ülkemizde ne yazık ki kadın cinayetleri sürekli olarak işleniyor ve işlenmeye devam ediyor. Bu hepimizin canını sıkan bir durum. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu tarafından yapılan açıklamalarda bu yılbaşından 11 Kasım Kasım’a kadar 327 kadın cinayetinin işlendiği belirtiliyor. Bu çok ciddi bir rakam. Günde 1 kadından daha fazlası cinayete kurban gidiyor demek. Geçtiğimiz yıl ise bu rakam 348 idi. 2021 yılına göre bakacak olursak ciddi bir artış yaşandığını rahatlıkla görebiliyoruz.
**
Ülkemizde yaşanan bu üzücü olayların bir şekilde önüne geçmemiz gerekiyor. Gerek daha katı kurallar ile gerekse alınabilecek önlemler ile yaşanabilecek kadın cinayetlerini engelleyebiliriz. Bu konuda da devletimiz ‘elektronik kelepçe’ denilen bir uygulamayı hayata geçirdi. İki farklı cihazın birini erkeğe birine de kadına takıyor ve saldırı ihtimali bulunan kişinin mağdura belirli bir mesafeden fazla yaklaşması halinde de alarm veriyor. Bu sayede de civardaki kolluk kuvvetleri hızlı bir şekilde olaylara müdahale edebiliyor. Tabi bunu herkese takabilmek mümkün değil. Kimse de böyle bir şey beklemiyor. Bu elektronik kelepçe dışına bir de ‘KADES’ uygulaması mevcut. Tehdit halinde olan kadınların kullanması için tasarlanmış bu uygulamayı çalıştırdığınız taktirde yanınıza en yakın konumdaki kolluk kuvvetleri geliyor. Bu hayata geçirilen uygulamalar kadın cinayetlerinin bir nebze de olsa önüne geçebilir. Ancak bu yeterli değil.
**
Gerek sosyal medyada gerekse haberlerde mutlaka görüyoruz. Kadın cinayetleri ile ilgili protestolar sürekli olarak sürüyor. Bunların en başında da İstanbul Sözleşmesi geliyor. İstanbul sözleşmesinin faaliyete geçirilmesi halinde kadın cinayetlerinin azalacağı lanse ediliyor. Ancak bana göre bunun önüne geçebilmek için İstanbul Sözleşmesini yürürlüğe sokmak zorunda değiliz. Alınabilecek caydırıcı önlemler, ağır ve katı cezalar ile kadın cinayetleri bir nebze olsun yine azalır. Mevzu eğer sadece cezalar ve önlemler ise İstanbul Sözleşmesine bence gerek yok.
**
Öte yandan Kadın cinayetleri ile ilgili yaptığım araştırmalarda Hürriyet Gazetesi’nin bir haberine rastladım. 26 Ekim Muhtarlar Günü etkinliğine katılan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu kadın cinayetleri hakkında konuşuyor. Burada yaptığı konuşmasında kadın cinayetlerinin geçen yıla göre yüzde 7 azaldığını söylüyor. Ancak TKDF’nin yaptığı açıklamalara göre de geçtiğimiz ayda işlenen cinayet sayısı 348 iken bu yıl 11 ayda işlenen cinayet 327. Geçen yılın verilerine göre baktığımızda Bakan Soylu’nun dediği yüzde 7; 24 oluyor. Bu veriler ile bu yıla bakacak olursak Bakan Soylu’nun dediği yüzde 7’nin olabilmesi için 12 ayda 324 kadın cinayeti olması gerekiyor ki yüzde 7 düşüş yaşansın. Ancak veriler şuanda bize 11 ayda 327 kadının öldürüldüğünü söylüyor. Verilere göre ortalama günde 1 kadının öldürüldüğünü farz edersek bu sayı yıl sonunda 350’leri bulması muhtemel. Her ne kadar kadın cinayetlerine karşı olsak da işlenen cinayetler ile yapılan açıklamalar birbirini tutmuyor. Geçen yıla göre bu yılı karşılaştıracak olursak 12 aylık süreci yapmamız gerekiyor. Daha geçirilecek 2 ay varken düşüş var demek bana göre yanlış olur.
**
Sonuca gelecek olursak eğer sayılara takılmak yerine yaşanabilecek cinayetlerin önüne geçilmesi gerekiyor. Bu konuda herkese görev düşüyor. Şiddete uğrayan bir kadını kurtarmak bir cinayetin önüne geçmek demektir. Umuyoruz ki alınacak daha katı ve ağır cezalarla, caydırıcı önlemler ile bu az önceki bahsettiğim verileri sıfırlayabiliriz.
Yorum yapın