Bugünkü yazım, başlığından da anlaşılacağı üzere son 10-11 yılık süreçte bu sütunlarda benzer başlık içerikte yayımlanan yazılarımdan biri…
Bugünkü yazım; Türkiye’nin, Türk insanının on yıllardan beri bence bile isteye içine çekildiği, bu durumunda yazımın başlığında belirttiğim gibi beni çok ama çok ürküten, bu nedenle de açıkçası korkutan ‘VASATLIK ÇUKURU’ ile ilgili olacak. Eğitimde, bilimde, sanatta, teknolojide, siyasette, uzunca bir süredir toplumsal gündeme maalesef egemen olan ‘VASATLIK’ hatta daha yaygın bir halk deyimiyle ‘ÇAPSIZLIK’ bir süreden beri yavaş yavaş ülke toplumunun kaçınılmaz biçimde ‘ACI GERÇEĞİ’ haline gelmeye acaba farkında mısınız?..
Örneğin; Taşra denilen Anadolu’nun henüz metropol (Büyükşehir) aşamasına henüz gelmemiş bir kentinden veya ilçesinden, kasabasından liseyi bitirmiş bir genç, bilip bilmeden, anlayıp dinlemeden ‘DÜZ MANTIK’ ile “neden bizim şehrimizde bir fakülte veya yüksekokul yok. İstanbul, Ankara, İzmir’de onlarca üniversite varken, bizde neden yok. Oradakilerin bazıları kapatılsın, buraya açılsın. Hem ailelerimiz büyük masraftan kurtulur bizlerde uzaklara gitmekten kurtuluruz. Hem üniversite okuyunca ne olacak, diplomalı işsizler ordusuna katılmayacak mıyız?” gibisinde düşünceleriyle içinde bulunduğu ‘BİLGİSİZLİĞİN BİLİMİ’ olan ‘ANGOTOLOJİ ÜRÜNÜ CAHİLLER’ kitlesinin çok takdir ettiği ve hatta ayakta alkışladığı bir ‘VASAT BİR BİREY’ olarak kendince gururlanabilir ama aslında aynı mantık düzleminde bu türden görüş ve düşünceler ifade etmek kendini kandırmak ve aldatmaktan başka bir işe maalesef yaramaz
Çünkü mesele o kadar basit değildir!
Yine ‘Çünkü’ diyerek şu cümleyi kuracağım; İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerde örneğin; Ortadoğu Teknik Üniversitesi gibi bu ülkenin en eski en köklü eğitim, bilim yuvalarından biri olan bir üniversitenin kapatılmasını ve onun yerine (yine sözgelimi söylüyorum) Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde benzer bir üniversite açılmasını istemek bence ‘hiç ama hiç’ farkında olmadan bilgisizliğin bilimi olan ‘angotoloji ürünü cehaletten nasibini almış’ ve o nedenle ‘VASATLIK ÇUKURUNDA’ debelenen bir kıt beyinlinin hezeyanlarından öte bir şey değildir, olmaz da!..
Elbette Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde Üniversite olmasını istemek kesinlikle yanlış bir düşünce değildir ama bu ülkenin başkentinde seksen küsur yıl önce kurulmuş, bugüne kadar da kökleşmiş bir eğitim kurumu haline gelen Ortadoğu Teknik Üniversite’nin kapatılıp onun yerine Hakkari Yüksekova’ya üniversite açılmasını istemek sizce hangi ‘SİVRİ ZEKA’ ürünü olabilir?
Benim yıllardır bildiğim ve inandığım Anadolu'nun ortasında ODTÜ; Cumhuriyet Türkiye'sinin batıya, uygar dünyaya açılan penceresidir. Yani ODTÜ bir anlamda bu ülkenin eğitim alanında aydınlık gerçeğidir. Bu durumda onlar yani ODTÜ kapatılmasını isteyenler ise yazımın başından beri sözünü ettiğim ‘bilgisizliğin bilimi’ olarak ifade edilen angotoloji ürünü cahillerin oluşturduğu o ürkütücü vasatlık çukurunda debelenenlerin temsilcisidir.
Bana kalırsa onlar aslında seviyenin herhangi bir şekilde yükselmesini kesinlikle istemediklerinden dolayı ODTÜ gibi köklü bir eğitim kurumunun kapatılmasını yerine de Hakkari Yüksekova’ya benzerinin açılmasını istiyorlar. Ama kanaatim odur ki onların asıl istedikleri seviye yükselmesin gençler ODTÜ’de değil Hakkari’de alacakları eğitim o ülke gençlerinin normali olsun, kimse daha iyisinin daha yükseğinin olabileceğini bilmesin, dolayısıyla istemesin!..
Bu durum, kanımca yıllardır bilinçli bir şekilde yürütülen toplumsal eğitim politikaların bir ürünüdür. Bu arada tüm bunları anlatırken ODTÜ, Hakkari, Yüksekova gibi kimilerine göre absürt örneklemelerde bulundum. Sakın ola ki böyle bir afaki tartışma yürüttüğüm düşünülmesin!..
Otuz yedi yıllık gazetecilik birikim ve deneyimimle söylüyorum aslına bakarsanız, vasatlığın ve vasatların en sevdiği alan eğitimdir. Onlar yani vasatlar eğitimde bilimselliğe karşı çıkar, isterler ki herkes dini öğrensin, pozitif bilimlerden uzak dursun, evrim deyince herkes kaçışsın, anında reddetsin, pozitif bilimi günah, haram saysın!..
Örneğin; o vasat güruhun fenomen haline gelmiş akilleri(!) ‘zorunlu din dersine karşı çıkıyorsanız, zorunlu kimya dersine de karşı çıkın o zaman’ derler. Sonrasında ise kimya dalında Nobel ödülü alan bilim adamını yere göğe sığdıramazlar. Çünkü sözünü ettiğim o vasatlar, aynı zamanda kurnaz ve fırsatçı olduklarından 'yapmayı değil, yapılandan kurnazca yararlanmayı, istifade etmeyi hatta istismar edip bu yolla suiistimal etmeyi' inanın pek severler. Eğitimsiz kitleleri etkileyecek her şeyin yanında dururlar, öyle görünürler. Çünkü onlar aslında 'eğitim düzeyi arttıkça aldığı oy düşen bir topluluğun, vasatlıktan başka çıkar yolu yoktur' demeye getirirler, belki de farkında olmadan…
Onlar için eğitim sistemiyle oynamak, kendilerine oy verebilecek, kendine inanabilecek vasatlıkta insanlar yetiştirmenin bir yoludur. Bu seviyeyi tutturana kadar deneme yanılma yoluyla ilerler işte bu vasatlar…
İşte bu vasatlar sözgelimi; asgari ücretle kıt kanaat geçinen birini duble yollara sevinecek noktaya getirmesini çok iyi biliyor, beceriyorlar. İşte bu vasatlar toplumun bilinçlenmesini, yani gözünün açılmasını asla istemez, yola, köprüye, tünele, sevinsin, idare etsin, hep şükretsin isterler. Bu yüzden işte bu vasatlar; eğitim seviyesi arttıkça partilerinin oy oranlarının düşeceğini bildiklerinden vasat cahillerin kendi gibi vasat kalmasını daha da cahilleşmesini isterler..
Çünkü vasat olmayanın, vasata kendini yakın hissetmesi asla mümkün değildir. Onun içindir ki uzun zamandır Türkiye’de vasatların çoğunluk olması için azami çaba gösteriliyor. Vasatların en çok sevdiği şey olan din konusu üzerinden yaratılan düşmanlarla vasatlar bir araya getiriliyor, saflar olabildiğince sıkılaştırılıyor. Türkiye aslında uzunca bir süredir örtülü biçimde vasat ile vasat olmayan arasındaki mücadeleye ya da bir bakıma savaşa sahne oluyor. Vasatların sayısı her geçen gün arttığı içindir ki, vasat olmayanlar, düşünenler, boş hayaller peşinde sürüklenmeyenler, acayip takıntıları olmayanlar uzun zamandır hep kaybediyor. Çünkü vasat kazandığını düşündükçe vasatlığına aşık oluyor, etrafında vasatları gördükçe de çok seviniyor. Vasat olmayanlar ise azınlıkta kaldığı için umutsuzluk girdabına girmişçesine dövünüp duruyor!..
Yorum yapın