DOBRA DOBRA

Bu sütunlarda yayımlanan yazılarımdan bazılarını okuyunca kimilerinin “yine eskilerden bahsetmiş,
biz eskiden su içerdik testiden!” mantığı, felsefesiyle yazdıklarımı alaycı biçimde değerlendirerek
yorumladıklarını hisseder gibiyim. Ben yine de kim ne düşünürse düşünsün, ne derse desin, ne kadar
alay edip dalga geçerse geçsin, bugün de yine eskilerden örneklerle bugünün vahim tablosundan
ısrarla bahsedeceğim. Çünkü bugünlerde her şey o kadar yapay, o kadar yavan geliyor ki bana..
O nedenle yazılarımın bazılarında eskilere atıfta bulunarak, o zamanlar doğru ve dürüst olan bir o
kadar da gerçekleri yansıtan şeyleri yazarak günümüzde bazı şeylere örnek oluşturmasını bekliyor,
umut ediyorum. Örneğin; Bu memlekette çok değil, 20-21 sene önce gerçekten muhalefet vardı.
Siyaset bugünkü gibi tek sesli değildi. Eleştirilecek ve hatta kınanacak, ayıplanacak çok şeyi olmasına
rağmen o zamanların muhalefeti basın ve medya aracılığıyla gür sesini kitlelere duyuruyor, iktidarı
kıyasıyla eleştirme görevini hakkıyla yerine getiriyordu. Bugün ise dedim ya siyasete tek seslilik
egemen durumda. Adına muhalefet denilenlerin sesini duyurarak, haykırışlarına yer verecek cılızda
olsa protest fısıltılarını dillendirecek bir basın ve medyadan bugün kim söz edebilir ki!.
‘Manzara-i Umumiye’ denilen genel görünüme şöyle bir baktığımda şuna samimiyetle inanıyorum ki;
Bu ülkede bilhassa son 19-20 yıldır, hiç acele etmeden, ortam ve koşulları uygun duruma getirerek
sistematik olarak sinsice denilebilecek biçimde, üstelik gayet sabırla, yavaşça yürütülen ‘muhalif
unsurları önce susturma sonra da yok etme operasyonu’ kapsamında basını yani gazeteleri,
beraberinde de, geçmişi pek eski olmayan, ‘olgunlaşma sürecine yeni girmiş’ medyayı yok ettiler,
en azından tek yanlı, korkak ve ‘olabildiğince pısırık’ hale getirdiler..
Oysa çok sevdiğim bir şeydi; Bundan 35-36 sene önce sabahları keyifle gazete okumak, daha
sonraları ise gençlik yıllarımın başında okuduğum gazetelerden bazılarında yer alan haberleri,
yayımlanan yazıları bizzat hazırlamak yani adam gibi gazetecilik yapmak, en azından büyük bir şevk
ve heyecanla gazetecilik yapmaya çabalamak!.
Şimdi ise sabahları keyifle gazete okumak ne mümkün. Tarafsız veya birazcık muhalif gibi görünen
gazetelerde bile yayımlanan haberler hatta makaleler birbirinin aynı gibi. Sadece bazı gazetelerdeki
haberlerin başlığı ve spotları biraz değiştirilmiş, köşe yazılarının bazılarında ufak tefek yorum farkı
olmasına rağmen içerikler hep aynı, üsluplar ise hep ürkekçe, hep korkak, hep tedirgin! Bu vahim
duruma paralel olarak pardon koşut olarak diyelim (paralel demeyelim çünkü başka tarafa çekenler
ve yorumlayanlar olabilir) gazetecilik yapmak, yani layıkıyla gazetecilik yapmak da günümüzde ne
mümkün!.
Çünkü artık gazeteciler gerçeklerin peşinde koşup, gerçekleri yazamıyor, söyleyemiyorlar, söyleseler
yazsalar da gazeteler yayımlamıyorlar, yayımlasalar dahi haberi ve makaleyi kırparak kuşa çevrilmiş
haliyle iç sayfalarda dikkat çekmeyecek bir yerde küçücük bir fısıltıymış gibi yer veriyorlar. Herkes
sindirilmiş, korkutulmuş, cesaretleri iğdiş edilmiş durumda. Sakın ola ki abarttığımı düşünmeyin!.
Ben bunları pek fazla dikkat çekmeyecek pozisyonda, Balıkesir’de yerel bir gazetenin sütunlarında
yani Balıkesir BİRLİK’te yazdığımdan dolayı açıkça dile getirebiliyorum. Yoksa ulusal basın
organlarında ve eski Büyükşehir belediye başkanı Edip Uğur'un gayretleriyle iğdiş edilmiş
Balıkesir'deki bir kısım yerel basının dikkatle izlenen herhangi bir gazetesinde yukarıda yazdıklarımı
yayımlamaya cüretini kim gösterebilir ki?.
Sözün özü; Siyasetçilerin dışında halkın oluşturabileceği bir toplumsal muhalefetin sesi olması
beklenen hatta gereken basın yani gazeteler, bugünlerde ses çıkarmaktan çok uzak kalmış
durumdalar. Medya dünyası da pek farkı durumda değil. Basın ve medya; Gerçekçi, evrensel ve
çağdaş ölçülere bağlı, demokrasiyi tüm kurum ve kurallarıyla savunan partiler üstü bir muhalefetin
parçası değiller, olamıyorlar. Üstelik gazetelerdeki bu kuruluk, yavanlık, sıradanlık sadece siyasetle
ilgili konularda değil. Açıp bakın gazetelere sosyal bir yaraya parmak basan, sorumluluk duygusuyla
kitleleri bilinçlendirmeye, dikkatli olmaya davet eden uyaran, okuyunca keyif alacağınız, örneğin bir
insan öyküsüne, hazin bir drama, hiç yoksa ciddi bir üslupla kaleme alınmış, fotoğrafları özenle
seçilmiş özel bir habere bile pek rastlayamıyoruz artık!.

Varsa yoksa bir takım ajansların gayet düşük ücretlerle çalıştırılan vasıfsız ya da deneyimsiz elemanları
tarafından hazırlanıp servis edilen sıradan haberler kaplamış tüm gazetelerin sayfalarını..
William Shakespeare’in ünlü oyununa adını veren Hamlet karakterinin dediği gibi ‘Danimarka’da
kokuşmuş bir şeyler var!’ Bu kokuşmuşluk da artık saklanmıyor. Tuhaf biçimde kendini gösteren
kendinden ‘vazgeçmişlik hali’ karaya vurmuş adeta bir deniz anası gibi pelteleşerek bütün ülkeye
yayılıyor gibi. Bu ülkede korku ve yalan artık müstehcenlik düzeyine geldi veya belki de sıradanlaştı.
Bence böyle yaparak utanma ve edep gibi ar damarı bir türlü çatlamamış benim gibilerin duygularını
incitiyorlar. O nedenle şimdilik ‘Gazetecilik ölmediyse de bitkisel yaşama girmiştir’ diyebiliriz. Bu
koşullar altında bu kadarını yazdığıma yazabildiğime şükretmekten başka bir şey elimden gelmiyor, ne
olur kusuruma bakmayın!.