ALTILI MASANIN ADAY SORUNU MU VAR?
Memleket tarihinde eşi benzeri görülmemiş çok boyutlu bir kaos ve ardışık olarak eşzamanlı kriz yaşıyor. Kurumlar çözülmüş durumda, yolsuzluk ve israf almış başını gitmiş, kamuyu yöneten kadrolar çürümüş, ekonomi yönetimi hepimizi altında bırakarak çökmüş durumdadır. Bu kadarını görememek bana göre aymazlık ve saflık değil salaklık ile eşdeğer bir ruh halinin akıl tutulması halidir. Aslında sözünü ettiğim kaos ve bu durum yeni bir şey değildir. Kanımca şiddeti dolayısıyla her geçen gün artan bir yönetememe krizidir bu durum.. Üstelik yönetemeyenler bu yönetememe hallerini ne pahasına olsun devam ettirmek ve kazara bir kere ele geçirdikleri iktidarı hemen her tür hileye ve desiseye başvurarak ellerinde tutma gayretidir kanaatimce..
Bu koşullar altında önümüzdeki seçimlerin sadece siyasi partilerin değil, ülkenin de kaderini belirleyeceği hepimizin bildiği şimdi soyut görünen ama aslında somut olan bir gerçektir.2023’de yani önümüzdeki yıl yapılacakböylesi bir kader seçiminde hem muhalefetin hem de iktidar kanadı da dahiltüm siyasal aktörlerin yapması gereken ilk şey kendi menfaatlerini bir kenara bırakmak ve ülkenin ortak kaderine odaklanmaktır. Bu seçim sadece Türkiye’nin kaderini belirlemeyecek, aynı zamanda Türkiye’deki bütün siyasal partilerin ve tek tek tüm siyasi aktörlerin de geleceklerini belirleyecektir. Bu denli belirleyici olacağını düşündüğüm önümüzdeki seçimlerde muhalefet 21 yıl sonra ilk kez iktidar olma seçeneği ile karşı karşıya kaldığı bir durumu gözlemlemekteyim. Bu seçimi demokratik ve adil bir Türkiye’ye geçiş fırsatı, olanağı olarak görmek ve öyle olması için her şeyi yapmak gerekiyor kanısındayım. Yargının iktidarın elindeki bir cezalandırma aracı olmaktan çıktığı, medyada farklı görüşlerin yankı bulabildiği, kaynak dağıtımın iktidara yakınlık, yandaşlıktan değil yurttaşlık hukuku ve hakkı üzerinden tesis edildiği, Meclis’in yeniden işlevsel hale getirildiği bir ortamın oluşturulması hatta kökleştirilmesigerekmektedir. CHP’nin böylesi önemli bir rolü oynayabilecek tarihsel ve kurumsal hafızaya epeyce fazla olduğunu düşünmek istiyorum.Çünkü bu ülkenin kurucu hafızası hala CHP’nindir düşüncesine de sahibim. Ancak Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir lider olarak mı, yoksa salt bir genel başkan olarak mı sözünü ettiğim önemli bir konum ve görev olan önderliği bu olağanüstü zor dönemde partisini ve kendisini değil de ülkesini mi öncelediğini konusunda kafamda var olan soru işaretleri açıkçası tümüyle giderilmiş değildir. Ancak Kılıçdaroğlu’nun Her türlü muhalefetin ‘hainlik, teröristlik, devlet düşmanlığı’olarak görüldüğü bir dönemde ‘Adalet Yürüyüşü’adını verdiği uzun ve çileli yürüyüşü gerçekleştirmesini de hala takdirle karşıladığımı özellikle belirtmek isterim. Sonrasında aynı Kılıçdaroğlu’nun önderlik ederek altılı masayı kurması ve o masanın en büyük bileşeni olarak “Bizim dediğimiz olacak” diye tek bir an bile diretmediğini, hiçbir konudadayatmadığını unutmuş değilim. Masanın yuvarlak olması bile önemli ama son derece mütevazı olan bir sembolik göndermedir. O masa, tek adama karşı altı parti liderinin, çoklu aklın, çoklu iradenin eşitler arasında adil bir yönetimine vurgu yaparak gönderme yaptığı kanaatindeyim. Bugün bir parça benim gibi CHP’nin ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyaset yapma tarzını birazcık da olsa sorgulayanlar kimilerine göre aslında büyük resmi acaba kaçırmakta görememekte midir? Her şeyi zaman gösterecektir. Adına ara dönem mi, geçiş dönemi mi, düzlüğe çıkış dönemi mi, her ne dersek diyelim. Baskıcı ve tüm baskı aygıtlarını gelir eşitsizliğini artırmak, zengini daha zengin etmek üzerine kurmuş bu AKP iktidarından kurtulmak için önümüzdeki fırsatı çok iyi biçimde değerlendirmek gerekiyor. Aksi halde çok geç mi olacaktır? Bence çok geç olacaktır. Bilmem sizlerde aynı fikirde misiniz?..
Yorum yapın