ALPARSLAN TÜRKTÜR OSMANLI DEĞİL!.

Yazımın başlığına bakıp, şimdi nereden çıktı bu demeyin lütfen. Yazımın bundan sonraki bölümünde yazacaklarıma dikkatle okuyun. O zaman ne demek istediğini, neyi anlattığımı daha net anlayabileceksiniz. Yine de anlamaz, bana sövmeye başlarsanız da o zaman gidin bir doktora görünün, derim. Başka ne diyeyim!.

 AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen Ağustos aynının son günlerinde Kocatepe’de düzenlenen Büyük Zafer’in 100. yıl kutlama yıldönümü törenine katılmayıp Malazgirt’te düzenlenen Malazgirt Zaferi’nin 951’inci yıldönümü kutlama törenine katıldı. Yüz yıl öncesinin hilafet ve Osmanlı yanlısı güruhu ise 1922 yılında Türk Kurtuluş Ordusu’nun Afyon Kocatepe’de bozguna uğraması için hep birlikte dua etmekteydi. O günlerde Türk Kurtuluş Ordusu’na karşı olanlar, Yunan işgal ordusu karşısında ordumuzun Türk halkıyla birlikte kurmuş olduğu Cumhuriyet’in tıpkı bugünkü gibi can düşmanıydılar. Bu tarihsel bilgi doğru mudur, doğrudur. Çünkü bu tarihsel gerçek sadece Cumhuriyet’in kuruluş tarihini yazanlar tarafından değil, o gün yani 30 Ağustos’ta bize karşı yenilen, bozguna uğrayan Yunan tarihçiler tarafından da yazılmıştır. Neyse konuyu daha fazla uzatmayayım. Recep Tayyip Erdoğan, o gün Malazgirt’te yaptığı konuşmada “İslam dünyasının dört bir yanında Sultan Alparslan’ın zaferi için dualar ediliyordu. Ecdadımızın izinde aynen yürüyeceğiz.” diyordu. Erdoğan’a “Dünyanın dört bir yanına dağılmış Müslümanlar, Alparslan’ın Bizans ordusuyla savaşacağını 951 yıl önce telefonla mı yoksa telgrafla mı öğrendiler acaba?” diye sormak gerekiyor, diye düşünüyorum. Haksız mıyım?..

Ayrıca; ‘AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın peşinden yürüyeceğini dünyaya ilan ettiği şanlı(!) ecdadının Sevr anlaşmasıyla teslim bayrağını çekmiş, Anadolu’nun ortasında bir avuç toprağa razı olmak zorunda kaldığını da anımsatırken, bu şanlı(!) ecdadını düştüğü utanç çukurundan çıkaran, düşman Yunan çizmesi altında kirlenen topraklarını özgürleştiren Kurtuluş Ordusu’nun zafer kazandığı Kocatepe’de olması gerektiğini de, devletin başı olması sebebiyle vefa ve şükran duygularını göstermek anlamının doğal bir gereği olduğunu hatırlatmak gerekmez miydi?.’

Diye de sormak gerekmiyor mu?.

Lütfedip tarih sayfalarını açıp bakarsanız; Alparslan’ın zafer kazanmasındaki en büyük etkenin Bizans ordusunda bulunan TÜRKOPOLLER diye adlandırılan paralı askerler olduğu, bunlarında Balkanlar ve Anadolu’ya yerleşmiş Kuman, Uz, Peçenek, Kıpçak ve Bulgar Türklerinden oluşan hafif süvarilere TÜRKOPOL adı verildiği yazılıdır. Bunlar Sultan Alparslan’ın ordusunda Türkçe komutlar verildiğini duyunca Malazgirt savaşı öncesi saf değiştirmişlerdir. Ancak burada unutulmaması, dikkat edilmesi gereken bir durum vardır. TÜRKOPOLLER diye adlandırılan bu silahlı savaşçı gruplar Türk kökenli Hıristiyanlardı. Konya’daki Savatra antik kenti kazı alanında 1970’li yıllarda bulunan yazıtlardan bazılarında 1071 öncesinde Hıristiyan Türk varlığı bulunduğunun kesin kanıtıdır. Bu tarihsel gerçek Türklerin Anadolu’ya salt islam dinini yaymak için geldiğini değil kendilerine ve sürülerine yurt bulmak için geldiğini ortaya koymaktadır.  Çünkü Abbasiler döneminde, Bizans’a karşı yararlanmak için Anadolu’ya getirilen Türkler, Abbasilerden sonra da 10. yüzyılın ikinci yarısına kadar burayı yurt edinme girişiminde bulunmuşlardır. Bu dönemden itibaren Anadolu toprakları, Selçuklu Türklerinin adeta KIZILELMASI olmuştur. Bu da demek oluyor ki, 1071’den önce de Anadolu’da bir Türk nüfusu vardı ve hedefleri Anadolu’yu yurt edinmekti. Sultan Alparslan’ın zaferi bu yerleşimi hızlandırmıştır. Alparslan Malazgirt’te kazanamasaydı da tarihin diyalektiği yine de pek değişmez ve Anadolu Türk yurdu olurdu. Ancak Türk Kurtuluş Ordusu 1922’de Kocatepe’de yenilseydi, Türk nüfusu 200-250 bin metrekarelik adeta kümes gibi bir alana sığışmak zorunda kalırdı. Bu noktada konuyu biraz daha deşmek gerekir ise ki herhalde gerekmektedir. O zaman devam edecek olursak, Osmanlı Devleti’ni 1299 yılında kuracak olan Osman Bey’in büyük dedesi sayılan Süleyman Şah’a konuyu getirmek istiyorum. Osman Bey’in dedesi Süleyman Şah Oğuz Türkleri’nin Kayı boyundandır. 12. yüzyılın sonlarında doğduğu ve Kayı boyunun reisi olduğu bilinir. Moğolların Orta Asya’yı istilası üzerine, Türkistan’dan batıya doğru göç etmeye karar vermiştir. Türkistan’dan 50 bin yoldaşla Kuzey Kafkasya üzerinden Doğu Anadolu’ya gelerek 1214’te Erzincan kırsalına ve Ahlat yöresine yerleştiği bilinir. Aynı boydan bazı aşiretler de Diyarbakır, Mardin ve Urfa’ya yerleşmişlerdir. Süleyman Şah’ın 1236 yılında Fırat Irmağı’nda boğulması üzerine, onunla birlikte gelenler üçe bölünmüşlerdir. Bunların bir bölümü Horasan’a dönmüş, bir bölümü bugün Kuzey Irak’ta bulunan Türkmen Yurdu denilen Musul çevresine yerleşmiştir. Bu süreçte Osmanlı Devleti’ni kuracak olan Kayı boyu da Anadolu’ya geçmiştir. Ki, o zamanlar Kayı boyu henüz Osmanlı olmamıştı, değildi. Onlar Oğuz Türkleri diye bilinirdi. Osmanlı Devleti daha sonra 1299 yılında kurulmuştur. Kuruluşun ardından Osmanlı’nın Başkent olarak Edirne’yi ilan etmesiyle hedef Balkanlar dolayısıyla Avrupa olmuştur. Sonunda çokuluslu, çok dinli, bazı tarihçilerin Greko-Slavo-Türk olarak tanımladığı Osmanlı İmparatorluğu aşamalı olarak böyle kurulmuştur. Bazı ciddi anlamda çalışmalar yapan tarihçilere göre; Osmanlılık büyüdükçe Türklük küçülmüş ve neredeyse yok olma aşamasına getirilmiştir. 26 Ağustos 1922 BÜYÜK ZAFER’i kazanan kurtuluş ordumuz Osmanlı’nın son dönemlerinde sarıklı ulemalar marifetiyle hiçleştirilmiş Türklerden oluşuyordu. Ama Kocatepe’deki BÜYÜK ZAFER sonrasında TÜRK KURTULUŞ ORDUSU’nun İzmir’e doğru ilerleyişinde daha doğrusu bozguna uğramış Yunan’ı kovalayışında attığı her adımla daha fazla dirilmeyi ve yüceltmeyi başardı. Bu sayede TÜRK olma anlamında yüklü ‘BÜYÜK MUCİZE ‘de hemen ardından ‘CUMHURİYET’ ile taçlandırılarak başarılmış oldu. Tarihimizi bilmeden, ecdadımızı tanımadan tarihçi kesilip yalan, yanlış ahkam kesenlere önemle duyurulur!..