Dün anneler günüydü.
Sadece bir gün anneler günü olmaz, senenin her günü anneler günüdür. Her gün her saat anneler günü kutlansa yine yetmez ve anne hakkı ödenmez. Ben annemi kaybedeli 28 yıl oldu. Her geçen gün, her geçen yıl ona olan hasretim, özlemim daha da artmakta ve büyümektedir. Hangi yaşa gelirsek gelelim anne kucağına, anne sevgisine, anne şefkatine her günden daha çok muhtaç hale geliyor ve onların yokluğuna alışmamız mümkün olmuyor. Annesiz yani öksüz kalmamın, yaşı olmuyor dostlar. Öbür aleme hemen kanat çırpacak kadar yorgun ve solgun hissetseniz bile kendinizi annenizin vefatıyla, ruhunuzu kainatın kara boşluklarında buluyorsunuz. Her şey zifiri karanlığa bürünmüş, aniden kör olduğunuzu sanıyorsunuz. Dokunduğunuz hiçbir şey eskisi gibi değil, kokladığınız hiçbir şey tanıdık gelmiyor size. Kalabalıklar içinde kendinizi yapayalnız hissediyorsunuz. Şöyle derinden bir of çekmek geliyor içinizden, yapamıyorsunuz. Biliyorsunuz ki söz gidip ‘of anacığım of’ demeye dayanacak, ‘buyur kuzum, canım yavrum’ diye bir sesle yankı bulamayacaksa ıstırabınız, niçin çilenizi ağyara duyurmak zorunda kalasınız ki. Bu kaçıncı anneler gününü annesiz yaşamak. Onu anarken, kucağına sığınıp, elini öpmeyi ne kadar çok isterdim, ama ne yazık ki artık yok. Muztar bir eda ile yokluğuna alışmaya çalışıyoruz. Siz değerli okurlarımla iki anne hikâyesi paylaşmak istiyorum:
Küçük kız, kendini bildiği günden beri annesinden büyük bir şefkat görmüş ve ondan duyduğu sözlerle pamuk prensesten daha güzel olduğuna inanmıştı. Ona göre nur yüzlü ve badem gözlüydü. Bir tanecik yavrusuydu her zaman. Ama ilkokula başlayınca işler değişti. Arkadaşları onun hiç güzel olmadığını hatta çirkin bile sayıldığını söylemekteydi. Küçük kız ilk önceleri onlara inanmadı. Ama birkaç yılda gerçeklerle yüzleşti. Annesinin bir pamuğa benzettiği yüzü, çiçek bozuğu bir cilde sahipti. Badem dediği gözleri ise şaşıydı. Demek ki annesi onu aldatmış ve yıllar yılı ona yalan söylemişti. Genç kızın anne sevgisi kısa bir süre sonra nefrete dönüştü. Evlenme çağına gelmiş olmasına rağmen yüzüne bakan yoktu. Üstelikte gözleri de bütün tedavilere rağmen düzelmiyordu. Genç kız doktorların gizlice konuşmalarından kör olacağını anladığında çılgına döndü ve kendisini hala çocukluk yıllarında ki ifadelerle seven annesinin bu yalanlarına dayanamayıp evi terk etmeye karar verdi. Fakat annesi uzak bir yerde iş bulduğunu söyleyerek ondan önce davrandı ve kazandığı paraları bir akrabasına gönderip kızına bakmasını rica etti. Genç kız bir süre sonra göremez oldu. Karanlık dünyasıyla baş başaydı. Bu arada annesini hiç merak etmiyordu. Yalancıydı annesi, hatta ölse bile bir kayıp sayılmazdı. Bir gün doktorlar ona uygun bir çift göz bulduklarını söyleyerek kızı ameliyat ettiler.
Genç kız ameliyat sonunda aynaya baktığında müthiş bir çığlık attı, karşısında bir dünya güzeli vardı. Gerçektende harika bir kızdı gördüğü. Yüzünde ki bozukluklar tamamen kaybolmuş, çok kemerli olan burnu düzelmiş, saçları dalga dalga olmuştu. Genç kız yanında ki yaşlı doktora sevinçle sarılarak
-Sanki yeniden dünyaya geldim dedi. Yüzümde hiçbir çirkinlik kalmamış, estetik ameliyatı siz mi yaptınız? Yaşlı doktor:
-Böyle bir ameliyat yapmadık kızım diye gülümsedi. Sana annenin bağışladığı gözleri taktık. Sen onun gözünden görüyorsun kendini dedi… İkinci hikâye:
Cuma namazındaydık. Sağ tarafımda yaşlı bir adam, onun sağında ise tek kişilik boş yer vardı. Yaşlı adam farza kalkarken arkaya döndü ve boşluğun gerisinde duran 14-15 yaşlarında ki gence dedi ki:
-Safı doldur evlat. Çocuk mahcup bir ifadeyle:
-Mümkünse burada kılmak istiyorum diye kekeledi, oraya başkası geçebilir. Yaşlı adam çocuğun üzerinde bulunduğu uzun tüylü yeşil halıyı göstererek:
-Ne o yoksa orası daha yumuşak diye mi gelmiyorsun? Ve öfkeyle devam etti:
-Ana kuzusu, ne olacak.
Namaz bittiğinde yaşlı adamın Cumasını tebrik ettim. Arkadaki gençte gelerek onun elini öptü. Adam ona söylediklerine pişman olmuştu. Gencin nurlu yanaklarını okşarken.
-Sana ‘ana kuzusu’ dediğim için kusura bakma yavrum dedi. Bir anda ağzımdan kaçtı işte. Gencin gözleri dolu doluydu:
-Bu söylediklerinizde haklısınız efendim dedi. Üzerinde namaz kılmak için ısrar ettiğim halı vefat ettiğinde annemin tabutuna örtülmüştü. Orada secdeye kapandığımda annem sanki beni kucaklamış gibi oluyor.
İşte böyle değerli okurlar, ben annemi herkes gibi çok özledim, keşke sağ olsa da değil onun elini ayağını öpseydim. Cahil okumamış olmasına rağmen bana dinimi öğretmeye çalışmış, hepsinden ötesi bana ‘Allah ayağını taşa rast getirmesin evladım’ diye dua ettiği için yaşadığım ömrüm boyunca her işim rast gelmiş, birkaç ufak sıkıntı dışında hiçbir büyük sıkıntı, üzüntü ve zorlukla karşılaşmadım. Başta rahmetli annem olmak üzere ölmüş bütün annelere rahmet dilerken, yaşayan bütün annelerinde ellerinden öpüyorum.
Son olarak değerli okurlarım: anneler gününü kutlarken ölmüş annelerimizin mezarlarını ziyaret etmeyi, yaşayan annelerimizi de bizzat yanlarına giderek ellerini öpüp hayır dualarını almayı ihmal etmeyelim. Son yıllarda moda olan bayram günlerini de anne baba ziyaretinden kaçarak tatil yerlerinde geçirmektense anne babamızı ve büyükleri ziyaret ederek geçirirsek, onların hayır dualarını alırsak, bundan daha büyük bir kazanç ve sevap kazanacağımızı da sanıyorum. Bütün annelerin anneler gününü kutluyorum. Sağlık ve esenlik dileklerimle. Selamlar.
Aslan TORUN
Yorum yapın