Bayram ertesi, geçen hafta yayımlanan yazılarımın birinde; “bilhassa yaklaşık 20 yıllık süreçte yani 1960 ile 1980 arası süreçte, hem ülke siyasetine damga vurmuş iz bırakmış isimler olduğu gibi hem de Balıkesir siyasetinin hem iki kanadında önemli ve bence mümtaz isimler siyaset sahnesinde yer almışlardır. Ancak bu durum 1980 12 Eylül askeri darbesi sonrasında önce sekteye uğramış, sonra da o kesintiye, sekteye uğrayan sürecin belki de bir sonucu olarak doğru dürüst layık olduğu biçimde siyaset sahnesinde bir ‘OYUN KURUCUSU’ olmaması nedeniyle içine düştüğü boşluk ve başsız kalışından veya başsız bırakılmış gibi görünen ‘haleti ruhiye’ durumundan günümüze kadar bir türlü kurtulamamıştır. Burada kast ettiğim ‘oyun kurucu’ gerçekten bir oyun kurucu olmasa da bana göre hem siyaseten hem de siyaset üstü bir ‘AĞABEY’ pozisyonudur.” Demiş ve devam etmiştim; 1980 sonrası süreçte günümüze değin sizde hatırlayacaksınız; aktif siyasete bir türlü girmeseler de de Rona Yırcalı, merhum Faruk Kula, İbrahim ve Emin Ermişler, aktif siyasete girmiş, çıkmış olsalar dahi Baki Ataç, merhum Sami Sözat ve Sami Gödeniz, Önder Kırlı, Orhan Sür, Ziya Tan gibi isimler kısa dönemler içinde dahi olsa bu kast ettiğim; ‘Balıkesir’in hamisi veya abisi olma fırsatlarını’ bir ölçüde yakalamış ama bence kanaatim odur ki; maalesef tam anlamıyla ve de layıkıyla kullanamamış veya o fırsatı geniş kitleleri kucaklayacak biçimde avantaja çevirme basiretini gösterememişlerdir. Önceki mektubumdan beri bu kast ettiğim ‘AĞABEYLİK’ pozisyonuna partiler üstü, hatta siyaset üstü olması kaydı şartıyla daha önce de belirttiğim gibi İbrahim Ermişler gibi bazı tanıdığınız kimi isimler de talip olmuştur ama bugüne değin geçen süreçte benim gözlem, izlenim ve de bizzat Balıkesir kamuoyu nezdinde yaptığım nabız yoklamalarıma bakılırsa o isimlerde pek kabul görmemiş, bundan sonra süreçte de kabul görebilecek gibi de değildir.

Daha önceki o yazımda ifade ettiği bu ‘ağabeylik’ konusu elbette bu bugünden yarına kolaylıkla gerçekleşebilecek bir durum değildir. Çünkü yazımın başlığında da vurgulayarak ifade ettiğim üzere en az ‘KIRK FIRIN EKMEK YEMEK!’ gerektiren bir durumdur!..

Bu konunun daha da detaylı analizlerini ve yorumlarını, zihnimde oluşturduğum ‘AĞABEYLİK’ pozisyonunun kimin şahsında nasıl gerçekleşebileceğine dair fikir ve önerilerimi bu yazımda biraz daha anlatmaya çalışacağım; Öncelikle Neden bu ‘AĞABEYLİK’ konusu bu kadar önemlidir? Sorusunun yanıtını kapsamlı biçimde ele almak, irdelemek gerekiyor, sanırım.

31 Mart Yerel seçimlerinde Balıkesir’de ve de elbette ülke siyasetinde fırtına biçiminde estiği gözlenen ‘Cumhuriyet Halk Partisi rüzgarı’ öyle inanıyorum ki ‘KALICI’ yani uzun vadeli, 101 yıllık ülke siyasal tarihinin, bilhassa yaklaşık 75 yıllık çok partili demokratik yaşamın, ülke siyaseti üzerinde bıraktığı kalıntı ve tortuların toplum hayatına yansıması hiç değildir. Sanırım sizler de bu görüş ve kanaatlerimi takdir edecek ve bana hak vereceksiniz; Türkiye’nin genelinde ve bilhassa Balıkesir’de seçmenin siyasal tercihleri daima siyasette ‘MERKEZ’ diye adlandırılan, tanımlanabilen yönde olmuştur, olagelmiştir ve bundan sonraki süreçlerde de söz konusu siyasal tercihler de hep değişim isteyen ‘MERKEZ’ den yana olacaktır. Bu siyasal tercih anlamında ‘MERKEZ’ ifadesi öyle inanıyorum ki; ülkenin 1990lı yıllara önce Süleyman Demirel ile sonrası Tansu Çiller ile damgasını vuran yakın siyasal geçmişindeki ‘MERKEZ SAĞ’ veyahut Bülent Ecevit’in doksanlı yılların ikinci yarısında bir ‘saman alevi gibi’ parlayıp 2002 seçimlerinde sönen Demokratik Sol Parti ile kendini gösteren ama bugün yerinde yeller esen ‘MERKEZ SOL’ ifadelerinin dönemsel anlamda bence yetersiz kalmış yansımalarıdır. Şunu anlatmaya çalışıyorum; Siyasette ‘MERKEZ’ arayışları ülkemizin toplum hayatında, yıllar boyu hemen her dönemde ‘DEĞİŞİM’ istek ve talebiyle elbette ortam ve koşullara uygun, zamanlaması müsait biçimde yani dönemsel anlamda kendini göstermiş, deyim yerindeyse gerçekten sosyal bir vakıadır!..

Burada bir parantez açarak bu konuya dair Balıkesir’e ilişkin izlenim ve gözlemlerime dayalı olarak bir öngörümü de belirtmek isterim. O da şudur;

‘Siyasal anlamda Balıkesir’in seçmen tercihleri; bilhassa 1950’den bu yana günümüze değin hep bu ifade ettiğim doğrultuda, hep bu yönde yani merkez de yer alan ama sürekli değişim isteyen ya da değişim rüzgarlarının peşine takılan, aşırılıklardan, fanatizmden uzak duran, yani siyasi anlamda daima ortadan giden, muhafazakarlık dokusundan asla taviz vermeyen ama yenilik ve dolayısıyla da değişimlere de açık olan bir doğrultudadır…’

Zaten bu durumu sanırım sizler de çok yakından biliyorsunuz, anlayabiliyor ve algılayabiliyorsunuz. Bu anlattıklarım aslında herkesin anlayabileceği ve dolayısıyla algılayabileceği hususlar değildir. Bunun içinde gerçekten ‘KIRK FIRIN EKMEK YEMEK’ gerekiyor, diye düşünüyorum.

Burada asıl anlatmak istediğim şudur; bu açıklamaya çalıştığım toplumun siyasal tercihlerine ilişkin, seçmen tercihlerine dair ‘MERKEZ’ ve ‘DEĞİŞİM’ saptama ve tanımlamaları, ‘göreceli’ yani ‘izafi’ biçimde ‘dönemsel aralıklarla’ değişkenlik gösterebilir elbette. Ancak Karl Marks’ın ifadesiyle belirtmek gerekirse “Değişmeyen tek şey değişimdir!”

31 Mart Yerel seçimlerinin sonuçları göstermiştir ki Türkiye’de iktidarlar, belediye başkanları, belediye meclis üyeleri değişebilir, hiç kimse değişmez veya vazgeçilmez değildir…

31 Mart yerel seçim sonuçları; bugünkü yazımın başından beri ‘MERKEZ’ ve ‘DEĞİŞİM’ tariflerinin de koşullara, ortama ve de dönemlere göre konumlandırarak anlatmaya çalıştığım ‘DÖNÜŞÜM’ trendinin içine nasıl, ne şekilde sokulabileceğine, konumlandırılabileceğine bunu yaparken de bu kavram daha doğrusu kuramların içinin hangi argümanlarla doldurulabileceğine dair değerlendirmelerin sağlıklı ve elbette doğru yapılmasına yöneliktir…

Elbette tüm bu anlattıklarımın ‘sokaktaki adamın’ bilmesi, algılaması dolayısıyla bilinçli biçimde anlaması hele ki ‘KIRK FIRIN EKMEK YEMEMİŞ’ ise hiç mümkün değildir. Üstelik bugün Balıkesir’de hatta ülke genelinde aktif veya pasif biçimde siyasetle meşgul olanların da tüm bunlardan haberdar olduğu pek söylenemez. Ancak bilerek veya bilmeyerek seçme ve seçme hakkına erişmiş seçmenlerin deyim yerindeyse ‘KODLARI’ yukarıda anlatmaya çalıştığım ‘MERKEZ’ ve ‘DEĞİŞİM’ tanımlarının içinde gizlidir, belleklerinde yerleşik durumdadır. O nedenle bu ‘AĞABEYLİK’ konusu kanaatim odur ki daha da önem kazanmıştır. Çünkü ‘SİYASETİN AĞABEYLERİ’ eğer yoksa ya da ‘var ama yetersiz kalıyorsa’ ki şu an itibarıyla ‘AĞABEY’ geçinenler ‘BİRADER’ olacak kapasite de bile değildir.  Çünkü bugün için ‘AĞABEYLİK’ sadece elini öptürüp bazen danışıldığında akıl veren değil, her daim iyiye doğruya yönlendiren, yön verebilen, gerektiğinde siyaseti pozitif anlamda dizayn eden, edebilen, kaba tabiriyle yeri geldiğinde racon kesebilen, sevilen sayılan, sözü dinlenen, ne şart altında olursa olsun, daima elini taşın altına tereddütsüz sokabilenlerdir…